adalet tanrıçası kabartma

adalet tanrıçası kabartma
adalet tanrıçası kabartma

7 Eylül 2011 Çarşamba

KERİZ FENERİ GERÇEKLERİ

KERİZ FENERİ GERÇEKLERİ...







Neler görüyoruz.
Deniz Feneri karanlığında “savcı kıyımı” DA yaşadık.
Bunu DA gördük.
Bayramı bile beklemediler.
Savcıları görevlerinden aldılar.
3 savcı 3 yıldır çalışıyordu.
Belge, bilgi, kanıt topluyordu.
Bayramdan sonra yeni tutuklamalar gelecek ve “Deniz Feneri soygununun Türkiye ayağındaki işbirlikçiler, bavulla para taşıyıcılar, para buharlaştırıcılar, onları koruyanlar” DA iddianameyle Türk Adaleti’nin önüne çıkartılacaklardı. Alman savcılarının sorguladığı, Alman polis komiserinin izlerini sürdüğü, Alman mahkemesinin belgelere dayanarak; “bunlar yoksular, kimsesizler, sahipsizler için toplanan paraları buharlaştırmış servetlerini büyütmüşlerdir” diyerek hapse koyduğu isimlerin hepsi Türkiye’deki iktidar partisinin kurucularının ve şimdiki bakanlarının tanıdığıydı.
Sadece Zahit Akman değil.
Tamamı fikirdaştı.
Tamamı arkadaştı.
Tamamı partidaştı.
***
Deniz Feneri soygunu dosyasının takipçisi 3 savcısı için; “çok kritik bilgilere ulaşıldı, bayramdan sonra ucu gelip iktidar partisine kadar uzanacak yeni tutuklamalar olabilir” diye haberler yazılıyordu.
İşte bu 3 savcı görevden alındı.
Yandaş gazeteler haberi yazmıyor.
Yandaş kalemler kör, sağır.
Tarafsızlığa yatanlar dilsiz.
Savcı kıyımını önemsemediler.
Yargı esir alındı izlenimi var.
Bunun sonu faşizme gider.
Onlar haberi küçülttüler.
Oysa Deniz Feneri soruşturmasını 3 yıldan beri sürdüren savcılar; Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz, bayramdan sonra “şüphelilere işyerlerinde arama yapılacağı bilgsini veren 3 kamu görevlisinin evlerine, işyerlerine operasyon yapmaya” hazırlanıyorlardı.
Savcılar bir firma saptamışlardı.
Firmadaki kayıtlar çok netti.
Paralar yoksullara gitmemişti.
Kişisel servetlere dönüştürülmüştü.
Bu bilgiler firmanın kayıtlarında unutulmuş silinmemişti. Bu DA Almanya’daki soygunla Türkiye’dekilerin bağlantısını kanıtlıyordu. Savcılar arama kararı çıkartmışlar fakat bir kamu görevlisi(muhtemelen Adalet Bakanlığı’nda görevli biri) bu bilgiyi edinmiş, İç Anadolu bölgesinde belediyelerden birinin AKP’li belediye başkanına aktarmış. Bu belediye başkanı DA soygunda kilit rol oynadığı iddia edilen bir TV kanalının başkanına bu bilgiyi ulaştırmıştı.
***
Savcılar Bayramı beklediler.
Belediye Başkanı tutuklanacaktı.
Bakanlık köstebeği de yaklanacaktı.
Gazeteler; bunların iktidar partisi ile bağlantılarını yazacak, TV’ler de haber yapacaklardı. Toplum DA bilgilenecek ve “adalet” isteyecekti.
Fakat savcılar kıyıma uğradı.
3 savcıdan biri olan Savcı Mehmet Tamöz, “Mesleğimi kimseye yaranmak için yapmadım. Yaranmak yerine limon satmayı tercih ederim” dedi.
Savcı daha NE söylesin?
İşte adaletin bittiği yer.
Yargı içinde “yaranma duygusu” hakim olmuş ki, görevine son verilen savcı, halk anlasın diye “Savcılığımı kimseye yaranmak için yapmam. Yaranmak yerine limon satıcısı olurum daha iyi” sözleriyle dile getiriyor.
***
Almanya basını adını koymuştu.
Yüzyılın soygunu demişti.
Bakanların adı geçiyordu.
Danışmanların adı söyleniyordu.
Binalar alınmıştı.
Şirketler kurulmuştu.
Gemi sahibi olunmuştu.
Bina sahibi, şirket sahibi, gemi sahibi olanların geçmişleri “çulsuz-parasız- becerisiz” kimseler diye anlatılıyordu. Para transferleri bu “çulsuz-parasız-becerisiz şüphelilere” yapılmıştı.
Alman Adaleti görevini yapmıştı.
Türk Adaleti de yapsın istiyorduk.
Çok şey MI istiyorduk!
Önce fener karartıldı.
Karanlıkta savcılara kıyıldı.
Bu ancak faşist düzende olur.
Necati Doğru
29 Ağustos 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder